Öğretmen Ve Aile İşbirliğiyle Uzayan Okula Uyum Sorunu Aşılabilir
Uzmanlar, uzun süreli okula uyum sorunu yaşayan öğrencilerde okul fobisi gelişebileceğini, bunun da veli ve öğretmen işbirliğinde çocuğa destek olunarak aşılabileceğini belirtiyor.
Uzun yaz tatilinin ardından yeni eğitim öğretim yılının başlamasıyla bir süredir okula devam eden bazı öğrenciler, sabahları uyanma konusunda, beslenme düzeninde, ders takibinde, ödev yapmada ve arkadaşlarıyla ilişkide uyum sorunu yaşayabiliyor.
Uzmanlar, uyum sorunlarının beklenen bir durum olduğunu ancak özellikle kaygıya yatkın olanlarda veya okuldan uzak kaldıkları dönemde evinde daha güvende hissetmiş olan çocuklarda uyum sorunlarının devam edebileceğini ifade ediyor.
İstanbul Medipol Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Servet Bayram, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ilköğretim çağındaki çocuklarda en sık görülen sorunların başında okula gitmek istememenin geldiğini belirtti.
Okula gitmek istemediğini ifade eden çocukların uykuya geçecekleri saatlerde sıklıkla okula gitmeme pazarlığı yaptıklarını aktaran Bayram, “Bunlar sabah yataktan kalkmakta zorlanırlar. Kalktıklarında ise ağır bir şekilde ve güçlük çıkartarak hazırlanırlar. Huysuzluk çıkartırlar. Okul saati yaklaştıkça bu çocuklarda karın ağrısı, baş ağrısı, mide bulantısı, kusma, halsizlik, vücutta uyuşma ve baygınlık hissi gibi şikayetler de ortaya çıkabilir. Okula geç kalırlar, servise yetişemezler. Okul saati geçtikten sonra bu belirtilerin ortadan kaybolduğu görülür.” diye konuştu.
Bayram, bazı çocukların evden çıkana kadar gösterdiği bu sorunları, okula da taşıyabildiklerini kaydederek, şunları anlattı:
“Derste uyuma, söylenenleri unutma, dersi ve öğretmeni önemsememe gibi psikolojik davranışlar devam edebilir. Bazıları da bu sorunları tüm yaşam alanlarına yansıtır. Ağlama, bağırma, hırçınlık, öfke nöbetleri, çarpıntı, ishal, kusma, alt ıslatma, kas kasılmaları ve bayılma bile görülebilir. Çocuğun yapısı, çevresi, gelişim boyutlarına bağlı olarak bunlar farklılık gösterebilir.”
Bu sorunların öncelikle çocukların okuldaki akademik başarısını ve sosyal ilişkilerini olumsuz etkileyeceğine dikkati çeken Bayram, fiziksel semptomların da öğrencilerin derslerdeki konsantrasyonunu ve motivasyonunun yanı sıra akranları ile olan ilişkilerini, öğretmenlerinin, yöneticilerin ona bakışını da olumsuz etkileyebileceğini kaydetti.
“Gecikmeli devam eden uyum sorunlarının varlığında alan uzmanlarından destek istenmeli”
Bayram, uyum sorunlarının bazen 1-2 ay devam edebildiğine dikkati çekerek, “Sorunların devamlılığı çocuğun yapısı, çevresi, kişiliği ve gelişim boyutlarına bağlı olarak farklılık gösterebilir. Bazen aileler, uzayan uyum sorunlarının altında nörolojik semptomları, genetik dizilimleri veya ülkesel koşulların etkilerini arayabilir. Aileler, bu sorgulamaları dolaylı yoldan veya farkına varmadan, bir şekilde çocuğa ve ortama yansıtarak içinden çıkılması zor açmazlar oluşturabilir. Gecikmeli devam eden uyum sorunlarının varlığında, okullardaki psikolojik danışmanlardan görüş alınmalı veya alan uzmanlarından destek istenmelidir.” ifadelerini kullandı.
Çocuklara hiçbir zaman “Tatilde rahattın, pek bir şey yapmadın, şimdi okul başlıyor, disipline gireceksin, bu gevşekliği bırakacaksın.” gibi sözlerin söylenmemesi gerektiğini vurgulayan Bayram, “Aile, çocuğun okula devamı konusunda kararlı olmalı, tavizkar davranmamalıdır. Ona, bu sorunun tüm aileyi ilgilendirdiği, sadece onun sorunu olmadığı, onun kendileri için önemli ve değerli olduğu hissettirilmelidir. Ebeveynlerin çocuğun kaygılarını dinleyip anlamaya çalışması, sorunların çözümü için öğretmen, rehberlik servisi ve ailenin sıkı işbirliği içinde olması gereklidir. Bunlardan birinin eksikliğinin, çözüm sürecini uzatabileceği bilinmelidir.” değerlendirmesinde bulundu.
“İlköğretim kademesinde çocuklar öğrenme ortamının güvenli olmasını isterler”
Yıldız Teknik Üniversitesi Eğitim Bilimleri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Yavuz Erişen, uyum sorununun öğrencilerde eğitim kademelerine göre farklılık gösterdiğini anlattı.
Bu uyum problemlerinin rutinlerin değişmesine bağlı olarak ortaya çıktığını kaydeden Erişen, “Uyum problemlerini okul öncesinde, ilköğretimde, ortaöğretimde, yükseköğretimde hemen her kademede değerlendirmek lazım. ‘Erken çocukluk döneminde uyum problemleri vardır.’ diye düşünebilirler aileler ama ilerleyen dönemlerde de bu uyum problemlerinin olduğunu görüyoruz.” diye konuştu.
Erişen, “Ancak bu uyum problemlerini sadece ‘Okula başladığımız ilk haftalarda halledebiliriz.’ gibi de düşünmemek lazım.” dedi.
İlköğretim kademesinde özellikle yeniden okula devam edecek çocuklar açısından ilk zamanlar yoğun programlar uygulamamak gerektiğini aktaran Erişen, “Oyun temelli etkinliklerle programlarda uyguladığımız derslerin zorluk düzeylerinin ayarlanması, sosyal kültürel etkinlikleri biraz daha artırarak ilk haftalarda başlanabilir. Kademeli olarak çocukların ders programlarına uyumlarının sağlanması son derece önemli olacaktır.” şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Erişen, öğretmen ve öğrencilerin arasındaki etkili iletişim bağının, çocukların uyumu açısından son derece önemli olduğunun altını çizerek, “Her kademe açısından ama ilköğretim kademesinde çocuklar öğrenme ortamının güvenli olmasını isterler, güvenli bir yerde olup olmadıklarını sorgularlar. İşte onların güvenli bir ortamda olduğunu, buradaki gerek diğer öğrencilerle ilişkileriyle gerek öğretmenlerle ilişkileriyle olumlu bir okul iklimi yarattığımız zaman problemler hallolacaktır diye değerlendiriyorum.” değerlendirmesinde bulundu.
“Kuralların net ve açık bir şekilde ifade edilmesi çok önemli”
Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nadire Gülçin Yıldız ise uyum sorunlarının beklenen bir durum olduğunu, bu konuda çocuklara karşı anlayışlı olmak, onları desteklemek, duygularını anlamak ve iletişim kurmak gerektiğini söyledi.
Okul ortamı denildiğinde kurallar, disiplin, sınırlar gibi kavramların konuşulduğunu kaydeden Yıldız, “Burada çocuklara en etkili bir şekilde yardım edebilmemizi sağlayacak, kolaylaştıracak şey bizim yetişkinler olarak tutarlı olmamız. Eğer kurallar değişken olursa hani bir gün öyle, bir gün böyle şeklinde ya da bir gün yüksek sesle arkadaşıyla tartışmaya müsamaha gösteren bir sınıf ortamı, farklı bir günde bunun cezalandırıldığı bir yaklaşım çocuğun kafasını karıştıracaktır ister istemez. Kuralların net ve açık bir şekilde ifade edilmesi çok önemli.” ifadelerini kullandı.
Yıldız, okulların açılmasının üzerinden 1,5 ay geçmesine rağmen bazı öğrencilerde okula uyum sorunlarının hala devam edebileceğini vurgulayarak, “Bu süreçte öğrencilerin ortama, öğretmenlerine, arkadaşlarına ve okul düzenine yeniden alışması beklenir. Ancak, her çocuğun adaptasyon süreci farklıdır. Bazı çocuklar bu süre zarfında okula uyum göstermiş ve ortama alışmış olsa da özellikle kaygıya yatkın olanlar, sosyal izolasyon ve akran baskısı gibi sosyal zorluklar yaşayanlar veya okuldan uzak kaldıkları dönemde evde daha güvende hissetmiş olan çocuklar hala uyum sorunlarıyla karşılaşabilir.” değerlendirmesinde bulundu.
“Okul fobisi, çocuğun okula gitme fikrinden yoğun bir korku duymasına yol açar”
Bu durumun yalnızca küçük yaş gruplarında değil, ortaokul ve lise düzeyindeki öğrencilerde de gözlenebileceğini kaydeden Yıldız, şöyle devam etti:
“Uyum sorunu yaşayan çocuklarda uzun süreli kaygı ve strese maruz kalma, zamanla okul fobisine dönüşebilir. Okul fobisi, çocuğun okula gitmekten kaçınmasına veya okula gitme fikrinden yoğun bir korku duymasına yol açar. Bu durum, fiziksel belirtilerle de kendini gösterebilir; mide ağrısı, baş ağrısı gibi psikosomatik şikayetler ortaya çıkabilir. Uyum sorunları zamanında ele alınmazsa, okul fobisi gelişebilir ve bu da çocuğun akademik başarısını, sosyal ilişkilerini ve genel yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilir. Erken müdahale ve duygusal destek, okul fobisinin oluşmasını engelleyebilir.“
Yıldız, veli ve öğretmenin fikir alışverişi ve destekleyici yaklaşımlarla birbirlerine destek olurlarsa, bunun olumlu yansımalarının çocukların davranışında görüleceğini belirterek, “Çocuklar eğer okuldaki ortamın, yönetim şeklinin, idarenin onları önemsediğini, yetişkinler için önemli olduklarını hissederlerse kendilerinde bir değer görüyorlar ve bu da onların dolaylı olarak işte ‘Benim üzerimde yatırım yapılıyor, ben önemliyim, değerliyim.’ algısı, öz saygı gelişiyor.” şeklinde konuştu.
Share this content:
Yorum gönder